1 Nisan 2015 Çarşamba

FALAŞALAR-İSRAİL'İN ÖTEKİ YAHUDİLERİ

Falaşalar, 1970lerden bu yana Etiyopya'dan İsrail'e göç eden siyah Yahudiler. Ama orada da mutsuzlar...

'' Bir gün hahamlar gelip, bizim yüzde yüz Yahudi olmadığımızı söylediler. Çok kırıldım. Eskiden her gün dua eder ve sinagoga giderdim. Şimdi laikim.''


Falaşalar, Etiyopyalı Yahudiler. Falaşa, Amhara dilinde " yaban " gibi bir anlama geldiği için kendilerini Beta İsrael (İsrail Evi) olarak adlandırmayı tercih ediyorlar. Ancak, bu topluluğun yaşadıkları, Etiyopya'daki "falaşalık"larının İsrail'de de sürdüğünü gösteriyor ve modern İsrail'deki "ırk sorunu"na dikkat çekiyor.

 Falaşalar 'ın kökeni

 Falaşalar binlerce yıldır, Yahudi dünyasından habersiz şekilde, Etiyopya'nın Gondar ve Tigre bölgelerindeki ücra köylerinde tarımla uğraşarak, demircilik ve çömlekçilik yaparak yaşadılar. Kökenleri hakkında sayısız teori olan topluluğun, bunların içinde en çok benimsediği, soylarını Kral Süleyman ile Şiba Kraliçesi'nin (bizde Saba melikesi Belkıs olarak bilinir) oğulları olan Menelik I'e dayandıranı.  Falaşalar ı ilk "keşfeden", 1862'de bölgeyi ziyaret eden, Sorbonne Üniversitesi profesörü Joseph Halevi olmuştur . Bu, aynı zamanda Avrupalı Yahudilerin  Falaşalar ile ilk temasıydı. Ancak, cemaatin diasporaya tanıtılması için, 1920'lerde Siyonist hareketle bağlantıyı sağlayacak olan, Polonya doğumlu, Dr. Jacques Faitlovitch'i beklemek gerekecekti.

Bu ilgiye rağmen,  Falaşalar 'ın Yahudi sayılıp, sayılmayacağı (dolayısıyla meşhur Geri Dönüş Yasası'ndan yararlanıp, yararlanamayacakları) uzun süre tartışma konusu olarak kaldı. Yahudi olmadıklarına dini gerekçe aranacaksa çok fazla uğraşmaya lüzum kalmayacaktır.  Falaşalar Torah'tan habersizdirler. Eski Ahit'in diaspora öncesi bir versiyonunu kullanırlar ve bu kitap da İbranice degil, Etiyopya'nin klasik dili olan Ge'ez dilinde yazılmıştır. 1973 Sefardi Hahambaşı Ovadia Yosef'in,  Falaşalar 'ın da Yahudi olduğunu kabul etmiş olması ve 1989 tarihli Yüksek Mahkeme kararı bile pek çok kişiyi hala ikna edememiş durumda. Öyle ki Aşkenazi Baş Rabbi bugün bile onları Yahudi olarak tanımıyor .

 Etiyopya'dan İsrail'e

1970'lere kadar topluluğun, İsrail'e göç etme yönünde yaygın bir eğilimini gözlemlemiyoruz. Ancak, 1974 iktidardaki Derg rejimi ile Tigre Halk Kurtuluş Cephesi arasında yoğun çatışmaların başlaması bu durumu değiştirdi. 1977 yılına kadar, İsrail'e ulaşanlar kendi bireysel gayretleriyle yola çıkıp hedefe ulaşmayı başaran bir avuç gençten ibaretti. 1977-1983 arasında ise 6 bin civarında Falaşa Sudan'a ulaşıp, gizli hava ve deniz operasyonlarıyla İsrail'e taşındı . 1984 ise tam bir dönüm noktasıydı. O yıl, 10 bin kadar Falaşa İsrail'e gitmek için yola çıktı. Yolculuk çok zorlu ve acı doluydu. Yaklaşık 4 bin'i Sudan'daki mülteci kamplarında açlıktan ve salgın hastalıklardan can verdi. Kalan 6 bin kişi, Kasım 1984'te "Musa Operasyonu" ile hava yoluyla İsrail'e taşındı. 1991'e kadar 7 yıl Falaşa nüfusunun köylerini terk edip, Addis Ababa'ya yığılmasıyla geçti. 1991'de "Süleyman Operasyonu" 15 bin kişiyi bir gecede İsrail'e taşıdı.(Kulislerde, operasyonların, İsrail'den çok, ABD'deki Yahudi-Siyah ilişkilerini düzeltmek isteyen Amerikan Yahudileri tarafından desteklendiği fısıldanıyordu.) İsrail'in bu "milli başarısı" ile, Etiyopya  Ekzodüsü 'nün tamamlandığı ilan edildi ve bu gürültü-patırtı içinde, " Yahudi olmadıkları" gerekçesiyle Gondar'da bırakılan 3 bin Falaşa  'nın sesi duyulmadı.

 Arz-ı Mevud

İsrail'e ulaşanlar, Arz-ı Mevud'un, "süt ve bal ülkesi"nden daha farklı bir yer olduğunu keşfettiler. Bu ülke, kendilerine yabancı bir Batı ülkesiydi. İnsanları ise  Falaşalar hakkında hiçbir şey bilmiyorlardi. (Etiyopyalıların gelmesine sevinmek için bir sebebi olan insanlar sadece, Hadar Yosef'teki atletizm antrenörleriydi .) Evet, Süleyman Operasyonu İsraillilerin milli gururunu okşamıştı ama onlar için önemli olan uçakların inip kalkmasıydı. İçinden kimin indiği ilgilerini çekmiyordu.

 Falaşalar , İsrail'de, binlerce yıldır üzerine titredikleri ve kendilerini diğer Etiyopyalılar'a göre ayrıcalıklı kıldığını düşündükleri (eskiden, bir Falaşa ister istemez, Yahudi olmayan birisine dokunursa, yıkanana kadar kirli kalacağı düşünülürmüş) şeyin, Yahudiliklerinin aşağılandığını gördüler . Yahudi olup, olmadıklarına dair tartışma onlara çoğu kez daha doğrudan ve kırıcı şekilde yansıtıldı. 1984'de İsrail'e gelen Yişayahu Degu şöyle diyordu: " Bir gün hahamlar gelip, bizim yüzde yüz Yahudi olmadığımızı söylediler. Çok kırıldım. Eskiden her gün dua eder ve sinagoga giderdim. Simdi ise laikim. Benim gibi pek çok insan var ."

 Aşağılanma biçimleri

Yahudilikleri ile ilgili bir diğer aşağılanma ise evlilik alanında ortaya çıktı. Öncelikle İsrail'de seküler nikah olmadığına işaret etmek gerek. Dolayısıyla nikahlar hahamlıklar tarafından kıyılır. Yukarıda sözünü ettiğimiz 1973 kararını veren Hahambaşılık, bir Etiyopyalının evlenmeden önce (Yahudiliğini garantilemek için) sembolik bir ihtida törenine katılması gerektiğini savunmaktadır. Yüksek Mahkeme'nin bunun gerekli olmadığını belirtmesine rağmen, İsrail'de sadece bir kişi, Netanya Hahambaşısı David Şlouş bu tören olmaksızın nikah kıymaya cesaret edebildi. Ancak bir süre sonra o da (başka şeyleri gerekçe göstererek) bu işi bıraktı.

Yahudilik tartışmalarından öte, doğrudan doğruya ırkçılık iddialarını gündeme getiren bir olay 1996'da yaşandı. Ma'ariv gazetesi,  Falaşalar dan alınan kanların gizlice yok edildiğini yazdı. Kan bankasının yaptığı açıklama kuşkusuz "tıbbi olarak" haklıydı: AIDS yüksek risk alanı olan Etiyopya'dan gelen kanları kullanmıyorlardı. Ancak bu, Etiyopya kökenli nüfusu yatıştırmaya yetmedi. Kabinenin toplantıda olduğu sırada Başbakan İtsak Rabin'in ofisinin dışında protesto gösterileri yapıldı. Polisin göstericilere gözyaşartıcı bomba ve tazyikli su ile karşılık verdiği olaylardan sonra Rabin, protestocuların temsilcilerini kabul etti. Kan bankasının tutumu için hükümet adına özür dilerken, olaylar sırasında polislerin yaralanmasını kınamayı da ihmal etmedi. Göstericilerin taşıdığı pankartlar ise  Falaşalar ın İsrail'deki hayal kırıklıklarını ve umutlarını yansıtıyordu: "İsrail'de Apartheid!" ve yanında " Bizim tenimiz siyah, sizinki beyaz olabilir ama bizim kanımız da kırmızı ve biz de Yahudiyiz ."

 Ucuz iş gücü

Etiyopyalı Yahudilerin "falaşalık" hali, okullarda uğranılan ayrımcılığa, konut projelerinde uygulandığı iddia edilen kotalara kadar pek çok alana uzanıyor ve  Falaşalar , İsrail'de ikinci sınıf (hatta Ortadoğu Yahudileri Mizrahim'i de sayarsak üçüncü sınıf) Yahudiler mi olduklarını kendilerine soruyorlar. Ancak, bu konuda "umut verici" gelişmeler de yok değil. İşsizlik oranının yüzde 80 civarında olduğu söylenen Falaşa toplumunda, çalışanların yüzde 90'ı kol işçisi. İsrail toplumu tarafından daha iyi özümsenmeleri halinde, İsrail'in ucuz işgücü kaynağı olarak Filistinlilerin yerini almaları bekleniyor. Ayrıca, İsrail standartlarına göre daha genç bir nüfusa sahip olmaları sebebiyle, ordu saflarında gittikçe daha belirgin hale geliyorlar .(Askere alınan Etiyopyalı gençlerin dörtte biri seçkin birliklere girmek için gönüllü oluyorlar.)

"Siyah Yahudi Yoktur"

Tüm bu söylenenlerden sonra, "beyaz Yahudiler" ile "siyah Yahudiler" arasındaki ilişkileri herhalde en iyi şekilde, İsrail Radyosu'nun Amhara dili yayınları servisi müdürü Rahamin Elazar'ın anlattığı şu öykü(ler) betimliyor. Joseph Halevi'nin Yahudi olduğunu duyan bir Falaşa, ona döner ve şöyle der: " Sen Yahudi olamazsın, beyaz Yahudi yoktur !". Bu olaydan bir yüzyıl sonra - o zamanlar genç bir adam olan - Elazar, Etiyopya'ya gelmiş üç turistin kendi aralarında, tanıdık bir yabancı dilde konuştuklarını farkeder. Yanlarına yaklaşır ve seslenir: "Şalom!" İsrailli turistler çok şaşırırlar ve sorarlar: "Sen de kimsin?" "Ben bir Yahudiyim." İsraillilerin cevabı tanıdıktır: " Sen Yahudi olamazsın, siyah Yahudi yoktur!"

(ALINTI)

KAYNAK: Yunus B. ÇAMURDAN.Ankara - BİA Haber Merkezi.13 Nisan 2002, Cumartesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder